1 Mayıs 2019 Çarşamba

Şahinler Yaylası - Yayla Mokamp Doğa Yürüyüşü

Şahinler Yaylası - Yayla Mokamp Doğa Yürüyüşü

28 Nisan 2019

Bu haftaki yürüyüşümüz Dağdelenler Doğa Ana grubuyla Gerede bölgesinde yapılacaktı. Saat 8 civarı araca biniş yaptım. Araca bindiğimde bu yürüyüş için daha çok sayıda çocuk ve genç olması dikkat çekiciydi. Bunun sebebi de muhtemelen Hüseyin Liderin yaptığı duyuru yeni başlayanlar için uygun olduğunu belirtmesiydi. Ayrıca çocuk ve gençlerin doğa yürüyüşlerine ilgi göstermesi geleceğe umutla bakmamıza sebep oluyor.
Yaklaşık 1 saatten fazla yol gittikten sonra Kızılcahamam çıkışında “Huzur Lokantası”’nda huzur bulmaya değil çay çorba içmek için durduk. Yemek konusu açılmışken bir konuyu hatırlatmak isterim: yürüyüşlerden önce bilmediğiniz şeyler yemeyin, içmeyin ayrıca bilmediğiniz yerlerde yemek yemeyin. Aksi halde bunun sonuçlarına katlanırsınız, yürüyüşçülerin deyimiyle bol bol “çiçek toplamaya” gidersiniz.



Ben içine dana eti parçaları konulmuş kemik suyu çorbası içtim. Mideyi yormayan içimi hafif bir çorbaydı. Çorbanın fiyatı 7 TL, çaylar ise ikramdı.
Yaklaşık 1 saat sonra D750 Ankara-Bolu yolu üzerinden gittikten sonra şimdilerde boş olan Çamaltı Restaurant’a gelmeden sağ tarafta araçtan indik.
Her zaman olduğu gibi ısınma hareketlerini ben yaptırdım. Benim ardımdan Hüseyin Lider gruptakilerin birbiriyle kaynaşması ve isimlerini öğrenebilmesi için eğlenceli oyunlar oynattı.



Yürüyüşe hazırlanırken sağa sola atılmış içinde idrar olduğunu tahmin ettiğim pet şişeler vardı. Bunları daha çok uzun yol şoförleri çişleri geldiğinde aracı durdurmadan işlerini görüp daha sonra böyle sağa sola fırlatıyorlar.
Saat 10 civarı 24 derece sıcaklıkta güneşli güzel bir bahar havasıyla ufak bir rampa çıkarak yürüyüşümüze başladık.



Sıcak havayı gören kertenkeleler çok hareketliydi. Özellikle yeşil rengiyle ilk defa gördüğüm “Yeşilbaş Kertenkele”'yi fotoğraflamaya çok çalıştım ama hayvan çok hızlıydı yakalayamadım. Ama internette fotoğrafını bulup buraya koydum.


Biraz daha ilerleyince ormandan motorlu testere sesi gelmeye başladı. Bu sesi duyunca biraz hüzünlenirim çünkü devrilen her ağaç yitip giden bir can gibi acı veriyor. Gruptan ayrılıp sesin geldiği yere doğru gittim. Motorlu testereyi yaşlı bir kadın kullanıyordu. Böyle zor bir işi yapabildiği için biraz şaşırmıştım. Ben gelirken utangaçça kocasının yanına gitti. Kolay gelsin diyerek onlarla biraz sohbet ettim. Orman seyreltmesi yaptıklarını ve işaretli ağaçları kestiklerini, kendilerinin de orman işçisi olduklarını söylediler. İsim özürlü olduğum için isimlerini hatırlamıyorum ama günün hatırası için fotoğraflarını çekerek yanlarından ayrıldım.


Yürüyüş sırasında rüzgardan devrilmiş genç bir çam ağacı dikkatimi çekti. Arkadaşlarımın da yardımıyla onu yerden kaldırarak tekrardan başını engin mavilere uzatmasını sağladık.


Ormandaki yürüyüşümüze usulca akan ince bir dere ve “Çuha” çiçekleri eşlik ediyordu. 

Bazı yörelerde bu çiçeğe Ayıkulağı, Tutya Çiçeği, Evvel Baharotu, Onbiray Çiçeği ve Telçotu denir. Stres önleyici, uyku düzeni sağlayıcı, migren ağrılarını azaltıcı, şeker dengeleyici ve basur iyileştirme gibi faydaları olan şifalı bir bitkidir.


Orman karıncalarının yuvaları için yapmış olduğu büyük tepeler dikkatimizi çekti. Neşet Hocamızın verdiği bilgiler doğrultusunda karıncaların eko-sistem için ne kadar önemli olduğunu öğrendik.


Bu arada grubumuzda 10 yaşında ilk yürüyüşünü gerçekleştiren Kürşat Tuğra’ya değinmeden geçemeyeceğim. Yürüyüş esnasında doğada ki her taşı ve ağacı dikkatle inceleyen biraz zorlansa da 15 km yol yürümesi alkışı hak ediyor. Bu sporun virüsünün küçük yaşta kana karışması gelecekte iyi bir sporcu olmasını sağlayacaktır.
Ormanda ilerlerken karşımıza ormanın içine inşa edilmiş “Akyarma Orman Sitesi” denk geldi. Ormanın içine böyle bir yapılaşma yapılabilmesi hepimizi şaşırtmıştı. Fiyatları merak edip sorduğumuzda 250 bin TL civarında olduğunu söylediler.


Saat 11 civarında sitenin yanından asfalt yola çıktık. Asfaltta biraz yürüdükten sonra tekrar orman içine daldık.
Bu yürüyüşte de domuzların bıraktığı izlere rastladım.

Yemyeşil meralardan geçip giderken eskiden buralarda yaşamış insanların taş yığma mezarlarına denk geldik. Eğer gömülen kişi Müslüman ise kafa batıya, ayaklar doğuya ve yüzü de güneye doğru yerleştirildiği bilgisini de Hüseyin Liderden öğrendik.

Dağın yamacına eskiden yapılmış ama günümüze sadece taşların kaldığı yamaç evlerin kalıntıları dikkat çekiyordu.


Yine bu civarda yürürken Neşet Hocamızın “Ökse Otu”’ hakkında bizi bilgilendirmesi güzeldi. Ökse otu ökse kuşunun ökse bitkisi tohumlarını yiyerek diğer ağaçlara dışkılaması sonucu yayılıyor. Ökse otu asalak bir bitkidir ve yerleştiği ağacın öz suyunu emerek yaşamını sürdürür. Yaprakları ve sap kısmı zehirli bir bitkidir. Ökse otu aynı zamanda şifalı bir bitkidir. Kemoterapi sonrası hastaların durumunu hafifletmek, tansiyon, diyabet, iltihap önleyici, bronşit, hemostatik etkisi sayesinde kanama durdurucu, uykusuzluk giderici ve regl dönemi rahatlama için kullanılmaktadır.



Bu yazı biraz şifalı bitkiler hakkında oldu gibi ama yürürken üzerine bastığımız değerlerin farkında olmalıyız.
Son olarak bu bölgede çokça bulunan ve hayvanların dikenli olmasına rağmen severek tükettiği Geven Otundan bahsetmeden geçmeyelim. Bu bitkinin kökleri çiğ olarak yenilebildiği gibi kurutulup kaynatılıp içilebiliyor. Bağışıklık sistemini güçlendiriyor, kanser hastalarının yaşam süresini %130 oranında arttırıyor ve HIV ile mücadelede etkili oluyor.


Tırmanacağımız tepeye yaklaşırken büyük bir kayanın üzerinde ki “sunak” dikkat çekiyordu.


Zorlu bir tırmanışla yaklaşık 1543 metre yükseklikteki tepeye tırmandık. Tepenin eski zamanlarda gözetleme kulesi veya bir kralın anıt mezarı olabileceğine dair zeminde dairesel bir yapı göze çarpıyordu. Tepenin 360 derece muhteşem bir manzarası vardı. Fotoğraf çekimlerimizi yapıp tekrar inişe geçtik.






Geçtiğimiz yerdeki çamurlu bölgelerde domuz ayak izleri dikkat çekiyordu.


Büyük kayaların olduğu bir bölgede küçük kaşifimiz Tuğra ile birlikte üzerinde işleme olan bir kaya fark ettik. Fazla incelemeye vaktimiz olmadı ama buralarda eski yerleşimlerin olduğunun bir göstergesiydi.


Terk edilmiş ve yıkılmış yayla evlerinin olduğu bölgeye gelerek öğlen yemeklerimizi yemeye koyulduk. Herkesin bir evi sahiplenerek dağılması ve orada yemeğini yemesi ilginçti.







Yemekten sonra tekrar yolumuza devam ettik. Saat 14:00 civarında yağmur yağmaya başladı ve yürüyüş bitene kadar bizi ıslatmaya devam etti.



Orman içinde fırtınadan devrilmiş çok sayıda ağaç olması dikkatimizi çekti. Yolu kapattıkları için bir çoğunun üzerinden atlamak zorunda kaldık.


Alttaki fotoğrafı çekmek için çok uğraştım. Orman içinde küçük bir doğal göle denk geldim tam fotoğraf çekmek istedim ama nemden dolayı telefonum netlemedi, ardından şarjım bitti. Neyse şarj cihazına bağlayıp biraz bekledikten sonra bir kare fotoğraf çekebildim.


Yürüyüşümüzün sonuna doğru dere geçişi yapmamız gerekiyordu. Su derin olduğu için bir yerlerden araba lastiği, taş gibi şeyler bularak geçiş için bir yer yapmaya çalıştık. Hüseyin Lider yine fedakarlık yapıp dizine kadar suya girdi, ben de meşhur asam ile destek olarak herkesi karşıya geçirdik. Hatta Hüseyin Lider Tuğra’yı sırtında karşıya geçirdi. Ancak bir kişiyi geçirirken başarılı olamadık. Ayşeabla okullarından eski öğretmen arkadaşım Berna. Berna’nın ilk yürüyüşüydü ve sabah yürüyüş öncesi ayağını sakatlamış şekilde yürüyüşe katılmıştı. Sudan karşıya geçerken dengesi bozuldu veya bizim beceriksizliğimizle suya düştü ayağı biraz burkuldu. Son 600 metreyi zar zor tamamlayarak yürüyüşü bitirerek büyük bir alkışı hak ediyordu. 




Bekçi köpekleri ve çeşit çeşit tavukların karşılaması ile Yayla Mokamp tesislerine giriş yaptık.


Yağmur yüzünden kısa kestiğimiz yürüyüşümüz 15:30 civarında bitti. 
Yayla Mokamp içinde bir çok bungalov ev ve suni bir göl bulunuyordu. Geceliği 100-150 TL arasında olduğu söylendi.









Restaurant içine girip çaylarımızı söyledik. Ortam güzel ama servis biraz yavaştı. 
Saat 16 civarında Ankara’ya dönüşe geçtik. 15 km yol yürümenin verdiği yorgunlukla gençler uykuya daldı. 17:30 sularında Ankara’ya giriş yaptık.


Yürüyüşün genel değerlendirmesine gelince: bana göre 10 üzerinden 4-5 zorluk derecesindeydi. Bu yüzden pek yorulduğum söylenemez. Grubun dinamizmi ve uyumu güzeldi. Hüseyin Liderin geçen yazımda eleştirdiğim konularda tedbir alması ve havanın yağışlı olacağını bilerek yedek yağmurluk getirmesi güzel bir hareketti. Ayrıca usta dağcı Neşet Hoca’nın tecrübesi ve bilgisi yürüyüşün daha keyifli hale gelmesine sebep oldu.

Doğa yürüyüşlerinin gençlere sevdirilmesi açısından güzel geçtiğini düşündüğüm keyifli bir yürüyüştü emeği geçen herkese teşekkürler.
Yürüyüşle ilgili diğer fotoğraflar için aşağıya devam edin.
















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder