21 Mayıs 2019 Salı

Mengen Yellicedemirciler-Bolu Çayı Barajı- Başyellice Keşif Gezisi

Mengen Yellicedemirciler-Bolu Çayı Barajı- Başyellice
Keşif Gezisi (17 Mayıs 2019)

Yüzme derslerimin yoğunluğu sebebiyle Cumartesi ve Pazar günü yapılan doğa yürüyüşlerine pek katılamıyordum. Bununla ilgili olarak Dağdelenlerin lideri Hüseyin Özçelik ile konuştuğumuzda “Abi o zaman keşif gezilerini beraber yapalım” teklifi geldi. Bunun üzerine gün ve saatleri ayarlayıp yürüyüşü planladık.
Yolculuğumuz saat 6:40 civarında Göksupark’tan başladı.
Eski İstanbul yolundan Bolu-Mengen istikametine doğru yola çıktık. Yolda otostop çeken bir polisi de arabamıza alarak yola devam ettik. Tabi misafirimiz polis olunca hemen sorgulama ağız aramalar bu adamlar neci ki buralara geliyor gibi arka planı bu olan sorular gelince biraz şiştik açıkçası. Hele bizim pkklı olup olmadığımızı anlamak için mekap ayakkabı muhabbeti açması komikti. Neyse onu yolda bir yerde indirdikten sonra karnımızda biraz acıktığı için kahvaltı yapacak bir yer aradık ama Mengen’e kadar doğru düzgün bir yer yoktu.
Bir lokanta bulup hızlıca mercimek çorbası ve çay içip yolumuza devam ettik.


Yaklaşık 2 saatlik yolculuğun sonunda Kıyaslar tarafına doğru saparak Hindibağ pansiyona ulaştık. Burası orman içinde saklı kalmış villalardan oluşan pansiyon hizmeti veren bir tesis. Orada bulunan görevlilerden biraz bilgi aldıktan sonra arabayı park edeceğimiz Başyellice Köyü’nün alt kısımlarına ulaştık.


Mavi boyalı bir hayrat çeşmenin yanına arabayı park ederek yürümeye başlamıştık ki Hüseyin kardeşim arkamızdan gelen bir araca otostop yaptı. Güzel bir hamleydi çünkü amacımız Yellidemirciler köyüne yakın bir yerden, Bolu Çayı Barajının oralardan yürüyüşe başlamaktı.


İsminin Erkan olduğunu öğrendiğimiz forklift operatörlüğü ve çobanlık yapan kardeşimiz bizi Yellicedemirciler köyü yakınında bir yere bıraktı.


Bu nokta aslında yürüyüşe başlamak için düşündüğümüz yerden biraz daha ilerideydi bu yüzden bu kısım bize 5 kilometrelik ek bir yük getirdi.


Yoldan ayrılıp orman içi yola saparak Bolu Çayına doğru inişe geçtik. Suyu azaldığı için bence dere diyebileceğimiz bir kıvamda akıyordu o yüzden dere kelimesini kullanacağım.


Dereye inerek derenin yanında yürümeye başladık bir süre sonra suyun üzerinden aktığı bir mini şelale çıktı. Hüseyin azimle akan suya rağmen kaygan kayaya tırmanmaya çalıştı. Ben Hüseyin’e dönerek “Hüseyin diyelim ki sen buraya çıktın insanlar nasıl çıkacak? “dediğimde tırmanmayı bıraktı.

Bu noktadan sonra işimiz daha zordu.  80-85 derece eğimli 70-80 m yüksekliğinde bir tepeye tırmanmamız gerekiyordu. Yerdeki bitki köklerine, ota , toprağa ne bulursak tutunarak yukarı çıktık. İnanın bu gerçekten çok zordu.

Tepeye tırmandıktan sonra ormanlık alandan Baraj Gölüne doğru yürüyüşümüzü devam ettirdik.


Orman yolunun kenarına konulmuş bir piknik masasında biraz soluklanıp yolumuza devam ettik.

Baraj gölüne yaklaştıkça nefis manzaralar ve balıkçıl kuşlar gözükmeye başladı.



Baraj gölünde bizi korku filmlerinden çıkma eski bir un değirmeni karşıladı.


Aşağıya inip değirmeni inceledik. Aslında bu eserler yakın dönem tarihi eserler olduğu için koruma altına alınıp turizme kazandırılmalı diye düşünüyorum.


Indiana Jones’un uçurum kenarı yürüyüşlerini yaptığı bir yerden korka korka geçişimizi yaptık ayağımız kaysa 25-30 metre aşağı düşmemiz içten bile değildi. İnsanlar buradan geçecekse mutlaka halat kullanmalıyız dedim.

O kayayı geçince köşede insan kafası şekilde yontulmuş bir kaya gözüme çarptı. Muhtemelen bu işleme yakınlarda bir yerde kral mezarı olduğunun bir göstergesiydi. Kayanın yanında kayrak taşlarından oluşan bir yığıntı vardı. Tahminim bu yığılmış taşların altında bir mezar olabileceği şeklindedir.


Sulu yolculuğumuz dereyi takip ederken başlamıştı. Bir süre ayaklarımızı ıslatmadan yürümeye çalışsakta bir süre sonra dereye girmek zorunda kaldık. Isınan ayaklarıma soğuk su muhteşem geldi.


Devrilmiş ağaçların altından üsütnden, kaygan taş ve kayaların üzerinden zıplayarak geçtik.


Dere içinde ki balıklar biz ilerledikçe sağa sola kaçışıyorlardı. Suyun içinde sessiz sakin duran bir tatlı su yengeci dikkatimi çekti sopayla dürterken kaçıverdi.

Dere içinde ilerlerken büyükçe bir kayaya oyulmuş insan suratını şimdiki gülen surat emojisi gibi bir şey fark ettim. Bu tür yüzler define olan yerlerde veya mezar yeri belirtmek için kullanılabiliyordu. Yüzün baktığı istikamette define olma ihtimali yüksektir.

Derenin yanında yabani şekilde yetişmiş maydanozları görünce biraz koparıp ağzıma attım. Bitkinin aroması yüksek tadı biraz acıydı.

Biraz daha ilerleyince dere yanında bir kayanın üzerinde büyük bir ayak şekli yapılmıştı. Bu da aslında bir define işaretidir ve bir kaç anlamı vardır. Birincisi sağ ayak olduğu için ayağın olduğu yerin sağında define var demektir ya da parmakların istikametinde tümsek veya kaya varsa orada define olabilir demektir.

İlerledikçe yolculuğumuz daha ilginç bir hal alıyordu. Karşımıza çıkan ağaç lanetli orman filmlerinde ki ağaçlara benziyordu.

Sonra derenin sağ tarafında eski çağlarda kullanılmış gibi duran küçük bir mağara gördük. Mağaranın önündeki zakkumların rengi çok güzeldi.



Sonunda yürüyüşümüzün bonus görüntüsü karşımıza çıkmıştı. Gizli kalmış bir şelale.

Yolumuz bir köprü ile kesildiği noktada yürüyüşü bitirme kararı verdik.

Kıvrılıp giden dağ yolundan ana yola ulaştık. Ama çıktığımız yerde ne çeşme vardı ne de araba.
Rotayı tekrar kontrol edip yürümeye başlamıştık ki Hüseyin tekrar otostop çekip bir araç durdurdu. Bu yaptığı ikinci kritik hamleydi.
Sağ olsun yaşlı bir amca bizi çeşmeye arabanın olduğu yere bıraktı.
Çok acıkmış ve susamıştık. Çeşmeden biraz su içtikten sonra ben çantamda getirdiğim sucuklar için çubuk hazırlarken Hüseyin’de ateş yakmakla meşgul oldu. Havanın kapatmasıyla fazla keyif yapamadan hızlıca sucuklarımızı pişirip dönüş yoluna koyulduk.



Yaklaşık olarak 20 km yol yürüdüğümüz, 5 saat süren 7 derecesinde bir yürüyüştü.

Yeni keşiflerde buluşmak üzere hoşçakalın.

Diğer fotoğraflar için aşağıya devam edin.

































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder