31 Mayıs 2019 Cuma

Aşağı Çanlı Deresi Kanyonu Keşif Yürüyüşü

29 Mayıs 2019 Aşağı Çanlı Deresi Kanyonu Keşif Yürüyüşü


Saat 7:00 civarında Hüseyin Lider, tecrübeli dağcı abimiz Neşet Bey ve yürüyüş tecrübesi çok olan Ayşe Hanım ile Kızılcahamam istikametine doğru yola koyulduk.
Yaklaşık bir saat sonra Kızılcahamam Vadi tesislerine gelince Mevlana Et Lokantasında mola verdik. Yan masamızda yarım saat boyunca telefonla konuşan Kürt kardeşimizin eşliğinde kemik suyu çorbalarımızı içtik. Çorbanın içinden çıkan yarım patetesler ilgimizi çekti. Malum patates bu kadar pahalı iken çorbaya koymak ilginç geldi.

Aşağı Çanlı köyüne giden asfalt yoldan biraz yukarı çıkarak vadiye baktık.

Daha sonra burasının doğru bir başlangıç noktası olamayacağına karar vererek AKP’nin toplantılarını yaptığı Eliz Hotel’in önünden geçerek Kızılcahamam Baraj Yolu’nu takip ederek yürüyüşe başlayacağımız noktaya geldik.


Arabadan inip hazırlandıktan sonra karşımıza biraz batak ama bel seviyesinde suyu olan küçük bir gölet karşıladı. Göletin yanından geçmek için herhangi bir patika falan yoktu.


Ben Göletin sağından kayalara tırmanarak gitmeye çalıştım. Arkadaşlarım ise sol taraftan tırmanmayı tercih etti. Sırtımda 10 kilodan fazla yükle tırmanmak insanı biraz yoruyordu. Haliyle daha ayaklarımız açılmadan tırmanma yapmaksa işi daha da zorlaştırıyordu. Neyse 30-40 m  tırmandıktan sonra bir uçurumun yanına geldim. 20-30 santimlik bir patika devam ediyordu ama yukarıdan bir kayanın çıkıntı yapması ve her tutunduğum kayanın elimde kalmasını da değerlendirince oradan ilerlememeye karar verdim.




Tekrar geldiğim yerden aşağı inerek arkadaşlarımın tırmandığı tepeye tırmanmaya başladım. Dere yanına ulaşmamız imkansız gibi gözüküyordu. Eğim çok fazlaydı. Bunun üzerine yukarıda ki asfalt yola doğru tırmanmaya devam ettik. Yolumuzu sevimli bir kaplumbağa kesti.

Yola çıkınca inanılmaz güzelliği ve kokusuyla yabani güller bizi karşıladı. Ufak bir su molası verip soluklandıktan sonra aşağı inebileceğimiz bir yer arayarak yola devam ettik.


Yolun sol tarafında büyük bir kaya kütlesi dikkatimizi çekti.


Biraz inceledikten sonra buradan aşağı inebileceğimize karar verdik. Daha sonra köylülerden öğrendiğimize göre buradan sadece domuzlar iner çıkarmış. Hatta köylülerden biri burada sigara içerken aşağı düşerek ölmüş. İşte böyle bir yerden aşağı doğru inmeye başladık. Dikenli çalılar inişimizi zorlaştırarak kol ve bacaklarımızın çizilmesine sebep oluyordu.


Bu esnada çok güzel ötüşlü bir kuşla benim ıslıkla yaptığım atışmamız çok keyifliydi. İnişin sonlarına doğru su aşındırması ile oluşmuş 5 m derinliğinde bir yar geçişimizi engelledi.



Hüseyin’in yine komandoluk günlerinde ki heyecanı ile “Abi ben şu ağaca tutunarak inerim” demesi ve benim her zaman ki gibi sağduyulu bir şekilde onu ikna etmemin ardından sağ tarafa tırmanarak diğer tarafta ki yardan aşağı doğru inerek yolu bulmam üzerine problem çözülmüş oldu.


Dereye ulaşmamız ile çizilen kollarımızı derede serinleterek biraz da olsa rahatladık.


Bu noktadan sonra sulu yürüyüşümüz başlamış oldu. Genel olarak diz seviyesinde kaygan taşlarla kaplı bir suda düşmeden yukarı eğimle yürüyüşümüze devam ettik.



Yolumuz binlerce yıl önce yamaçlardan düşen iki büyük kayanın oluşturduğu ve altından su geçen mağaraya benzeyen bir yapıyı geçmemizle sürdü. Burayı geçerken belimizi geçen suya girmemiz hoş bir anı oldu. Ama cep telefonunu cebimden son anda kurtarmam benim için iyi bir hamleydi.




Biraz daha derede ilerledikten sonra benzer bir yapıyla tekrar karşılaştık. Ama bu sefer su fazla derin değildi.


Bu arada dere yanında sıklıkla gördüğümüz Devetabanı veya Kabalak otu denilen büyük yapraklı bitki dikkat çekiyordu. Bazı yerlerde dolmasının ve turşusunun bile yapıldığı bu şifalı bitkinin bir çok hastalığa da iyi geldiği söyleniyor. Faydalı olduğu hastalıklar: kabızlık, şeker, kolesterol ve mide rahatsızlıkları.


Kabalakların karşısında ise yabani nane yani Yarpuz otu vardı. Ne kadar ismi Karpuz’u anımsatsa da mentollü bir bitkidir. Faydaları ise şöyle sıralanabilir: Kalbi ve mideyi kuvvetlendirir, tohumları kaynatılıp içilirse uçuğa ve idrar tutukluğuna fayda sağlar, erkeklik kuvvetini artırır, bedende oluşan spazmik ağrıları ve ruhsal endişeleri giderir, mide ve bağırsaklarda şişkinlik oluşturan gazları söktürür, sindirimi kolaylaştırır, balgam söktürücüdür, kadınlarda rahmin büzülmelerini güçlendirerek aybaşı dönemini kolaylaştırıp rahatlatır.  Ancak fazla yenirse göz kararması ve baş dönmesi yapar.
Düşüğe neden olabileceği için gebelikte yarpuz alınmamalıdır. Son olarak böbrek sorunu olanlar da yarpuz almaktan kaçınmalıdır.
Neşet hocamızın bilgilendirmeleri ile yolumuza devam ederken bu sefer bir çok bitkinin bulunduğu bir alan karşımıza çıktı.
Bir çok çeşidi olan ama bizim gördüğümüz Çayır Üçgül otu pembe çiçekleri ile bizi büyülüyordu. Daha çok besicilerin hayvan yemi olarak ektikleri bir bitkidir. Çiçek kısımları koparılıp yenebilir. Faydalarına gelince: Kurutulmuş çiçeklerinden hazırlanan çayından, solunum yolları hastalıklarında göğüs yumuşatıcı ve balgam söktürücü, idrar söktürücü, ishali iyileştirmede, kurt düşürücü, kansızlıkta, romatizma için, terletici ve aceptik madde olarak istifade edilir. Ayrıca kurutulmuş otunun tozundan hazırlanan merhemden deri yaralarının (irinli yaraların, çıbanların) tedavisinde kullanılır.


Sığır Kuyruğu otu uzun boyuyla dimdik karşımızda duruyordu. Biraz araştırınca bu bitkinin de bir çok hastalığa iyi geldiği bilgisine ulaştım. Sığır Kuyruğu bitkisinin faydaları : Mide üşütmesine bağlı olarak ortaya çıkan karın ağrılarını geçirir. Dalak ve karaciğer hastalıkları tedavisinde kullanılır. Öksürük, boğmaca, ses kısıklığı, nefes darlığı gibi problemlerde çayı kullanılabilir. Çıban, şişlik ve basurlara lapası yapılarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda bu bitkilerin yaprakları eski zamanlarda açılan yaraların üzerine konularak yaraların iyileştirilmesi sağlanırmış. Ancak burada bir uyarı yapmakta fayda var: bitkinin içinde zehirli glikozitler mevcuttur. Bu nedenle tıbbi olarak kullanımı ancak doktor tavsiyesi ve doktor gözetimi ile olmalıdır.


Sevgili okuyucum otlardan sıkıldıysan buraları geçebilirsin. Ama ben gördüğüm bir kaç bitkiyi de burada bilgilenme amaçlı anlatmaya devam edeceğim.
Sırada ki bitkimiz Emzik Otu. Adı gibi şeklide emziği andırdığı için bu ismi almıştır. Bu bitki hakkında fazla bilgimiz bulunmuyor. Botanik, tıp ve ecza alanında araştırılması gereken bir bitki.


Bazı yerlerde dekoratif olarak da kullanılan kayaların üzerinde bulunan bir bitkidir Dam Koruğu. Bazı sitelerde ana vatanı Meksika yazsa da Kızılcahamam’da da var yani. Buraya Meksika’dan gelmedi. Dam Koruğunun faydaları ise şöyledir: taze haldeyken nasırların üzerine konursa yok eder ve basur memelerini iyileştirmek için merhem yapımında kullanılır.


İlginç isimli bir bitki var karşımızda şimdi Kadın Tuzluğu veya diğer adıyla Karamuk bitkisi. Kökü acı, yaprakları ve meyvesi tatlıdır. Bazı bölgelerde şurubu ve reçeli yapılır. C vitamini deposu bir bitkidir.
Faydaları ise bir hayli çok: İştah açıcıdır, kusmayı önler, harareti söktürür, hazım bozukluklarını giderir, öksürüğü keser, diş çürümelerini ve ağız içi yaralarını iyileştirir. Modern herbalistler çok hassas olan boğazları ferahlatmak için kullanılır. Siyatik, romatizma ve eklem ağrılarını giderir. İshal ve peklik için, siroza karşı vücutta meydana gelen şişlik üzerine kullanılmaktadır. Kuvvet verici, damar daraltıcı, ateş düşürücü ve müshil olarak kullanılmaktadır. Kolera, dizanteri, vajinal maya enfoksiyonları, üriner enfeksiyonlarda mikroorganizmaları öldürdüğü; zararlı mikroorganizmaları yenerek bağışıklık sistemini güçlendirdiği; iskorbüt, kansızlık, işitme hastalıklarında şifalı olduğu açıklanmıştır.Kan dolaşımını düzene sokar. Malarya’ya (sıtma) karşı iyileştirici etki yapar. Meme, bağırsak, akciğer, rahim kanserlerine karşı önleyici ve tedavi edici özellikleri vardır.Kalp romatizmasına iyi gelir, sinir yorgunluğunu ve üzüntüyü giderir. Anormal kalp çarpıntısına karşı etkisi vardır. Karaciğer (karaciğer zafiyetine, karaciğer yetersizliğine) hastalıklarını iyileştirir. Karaciğerin işlevlerini düzenleyen en iyi ilaçlardan biridir. Safra kesesi hastalıklarını iyileştirir. Safra kesesi yangısı ve safra kesesinde taş bulunması durumlarında safra akışını artırarak safrayı söktürmektedir. Mideye kayan sülüğü düşürür. Mideyi kuvvetlendirerek mide zafiyetine şifalı olmaktadır. İrileşmiş dalağı küçültme gibi ilginç bir işlevi bulunmaktadır. Rahim iltihaplarında, bağırsak iltihaplarında, tümörleri bastırmakta, küçültmekte, mafsal iltihaplarını kurutmaktadır. Tadı acı olan ve bedeni güçlendiren bir tonik ve müshildir. Bu iki etkisiyle zayıf, bitkinlikten ve peklikten şikayeti olan kişileri güçlendirirken bağırsaklarının temizlenmesini de sağlar. Bağırsak sistemini baştan sona kadar uyararak, harekete geçirmektedir. Haricen kullanıldığında bakterileri öldürmektedir. Hamile olanlar bu bitkiyi asla tüketmemelidir. Bu bilgilerden sonra sen neymişsin be Karamuk demekten insan kendini alamıyor.



Bitkilerle ilgili bilgilendirmelerden sonra yolumuza kaldığımız yerden devam edelim.
Biraz daha dere içinden yürüdükten sonra sağ tarafımızda bir mağara dikkatimi çekti. Bunun üzerine Hüseyin ile beraber mağarayı inceledik. Ama göründüğü kadar büyük değilmiş.



Orayı geçtikten sonra mantar şeklinde yapılmış veya kendi kendine oluşmuş bir kaya da ilginç bir yapıydı.


Aşağı Çanlı köyünün alt kısımlarına ulaştığımızda toprak kaymasını önlemek ve tarla toprağını kaybetmemek için yapılmış taş bentler dikkatimi çekti.


Biraz ilerde kafasından yere gömülmüş bir insanı andıran ağaç çok ilginçti.


Ayrıca bu alanda bir kaç yerde yığma taş mezarlar olduğunu düşündüğüm yerler vardı.


Zehirli olduğunu düşündüğüm mantarlarla kaplı alandan geçtikten sonra.


Definecilerin kazı yaptığı bir alanı gördük. Kazı yapılan alanı inceleyince pek bir şey bulduklarını düşünmedim. Çünkü etrafta küp parçaları veya mezara ait kapak vb. şeyler yoktu.


Saat 12:30 civarında Akçakese köyü sınırları içinde yer alan insanların hafta sonları dinlenmek ve piknik yapmak için kullandıkları bir alana ulaştık. Alana gelince sevimli bir köpek bize bir süre yoldaşlık yaptı.


Masa ve sandalyesi olan küçük bir kulübede öğle yemeğimizi yedikten sonra dönüşe geçtik.



Dönüş yolunda kayalarda oluşmuş göz şeklinde ki oyuklar ilginçti.


Ardından bir kayanın üzerine yığma taş şeklinde konulmuş taşlar bende merak uyandırdı.


Köye yaklaştıkça büyükbaş hayvanların çıngırak sesleri gelmeye başladı. İnekler bu muhteşem doğada serbest bir şekilde beslenip geziyorlardı. Bu hayvanların eti de sütü de harika olur diye düşündüm.


Gelirken fark etmediğimiz ama dönüş yolunda gördüğümüz bir gölet kurbağaların koro halinde sesleri ile çınlıyordu.


Yürüdüğümüz yerin sol yamacında zirveye yakın bir yerde bir mağara gözüme çarptı. Kartal veya akbabaların kullandığını düşünüyordum. Köylülerle konuştuğumda burasının akbaba yuvası olduğunu öğrendim.


Aşağı Çanlı köyünün alt kısmına gelerek köye doğru tırmanmaya başladık. Köye vadiye bakan bir yamaçtaydı ve manzarası muhteşemdi.





Çeşme bulamadığımız için suyumuz azalmıştı. Köyün içine girince hortumla cevizlerini sulayan Gültaze teyzeyi gördük. Selamlaştıktan sonra sularımızı doldurup buz gibi suyu hortumdan içtik. Hava çok sıcaktı 36 derece civarında bir sıcaklık vardı.



Gültaze teyze köyün muhtarı Emirhan Beye seslenerek onu da yanımıza çağırdı. Muhtar bizi gördüğüne mutlu oldu.


Bu bölgenin turizm için öneminden bahsetti. Bu sırada karşı yamaçta akbaba daireler çizerek uçuyordu. Muhtar Emirhan Bey eskiden hayvancılık daha çok olduğu için akbaba sayısının da fazla olduğunu ama artık onlarında sayılarının azaldığını söyledi.


Hüseyin çantasında bulunan erikleri iftarda yemesi için Gültaze teyzeye bıraktı. Gültaze teyzenin çay demleyim size önerisini vaktimiz kısıtlı olduğu için geri çevirerekdik. Muhtar Emirhan bey ve teyzeyle vedalaştıktan sonra köyden ayrılarak asfalt yoldan aracımıza doğru giderken Hüseyin yine stratejik bir hamle yaparak otostop çekti.



Oranın köylüsü olduğunu öğrendiğimiz ismini sormayı unuttuğumuz kardeşimiz bizi arabamızın yanına kadar götürdü. Bu vesile ile ona da teşekkür ediyorum.


Arabaya binerek dönüşe geçtik. Yolda polis çevirmesine girdik. Polis arkadaşın herhalde canı sohbet etmek istiyordu “Şoförden bir şikayetiniz var mı diye sordu.” Olmadığını duyunca “o zaman bu kardeşime dondurma ısmarlayın dedi.” Aslında sanki kendi dondurma ister gibiydi. Ben de samimi görünce “geçen gün otostop çeken bir polis arkadaşı istediği yere götürdük deyince. “Atsaydınız bir yerden aşağı, polis otostop mu çeker” dedi. Anlaşılan kafalar karışıktı. Polisle vedalaşıp yolculuğumuzu sağ salim tamamladık.
Yaklaşık olarak 10 km civarında yol yürüdüğümüz orta zorlukta bir yürüyüş oldu. Tırmanma ve inişteki zorluktan dolayı bacaklarım biraz ağrıdı ama çok keyifli ve macera dolu bir yürüyüştü.
Yürüyüşle ilgili diğer resimler için aşağıya devam edin.
































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder